24 Ocak 2015 Cumartesi

Üniversite son sınıfta Arge ve İnovasyon dersi için hazırlamış olduğum sunumu buldum ve doğaçlama olarak seslendirdim. Umarım sizlere güzel şeyler katabilir.

22 Ocak 2015 Perşembe

Amcalara Pipini Göster Sendromu İle Büyüyen Erkek Çocuklar

   

    Tekrardan merhaba kısıtlı sayıdaki okurum. Biliyorum hala bilim şeylerine giremedim lakin önce kafamdakileri anlatmam daha sonra güzelce yaptığım araştırmaları ve bilimsel bilgileri sizlere sunmam gerekiyor. Ama serbest atış yapıp bazı konulara değinmeden edemiyorum ve özellikle etrafımda gördüğüm şeylere değinmem gerekmiş hissine kapılıyorum. 
     Malumunuz Türk toplumu Erkek egemen bir toplum. Küçük yaşlarda bana olmadı fakat erkeklerin çoğuna "amcalara pipini göster" denilerek erkek olmanın gurur verici bir üstünlük olduğu çocuklara aşılanıyor. Fazladan olan bir organ ile üstünlük sağlama çabasına giriyor bunları yetiştiren aileler ; özellikle de babalar.
  
   Peki bu çocuklar büyüdüğü zaman ne oluyor ? 

* İstediği kıza sarkıntılık yapıyor ve kız kabul etmezse bunu yediremeyip kıza iftira atıyor ve şiddet uyguluyor.

* Kendisi için normal gördüğü başkası ile birlikte olmayı kızlar için normal görmüyor çünkü onlar orospu kendisi üstün.

* Evlilik geldiği zaman bakire kız arıyor ama kendisi de ruhu da orospu.

* Eşine veya kız arkadaşının kendisi gibi rahat olmasını istemiyor ; hatta mümkünse sessiz sakin kendi üstünlüğünü kabul etmiş kızlarla evleniyorlar.



   Bunlara benzer bir ton sorun yaşıyorlar çünkü kendilerinin üstün olduğuna inanarak büyümüşler ; kız çocukları gibi arka odaya geçirilmemiş ve kız oldukları için "ayıp", "günah" tabuları ile büyümemişler. Daha önceki yazımda bahsettiğim " Prenses Sendromu İle Büyümüş Kızlar " hayatlarına çıktığı zamansa tencere kapak misali birbirini tamamlıyorlar.
     Şayet bir üstünlük yarışı yapılacaksa üretkenlik ve dünyaya katkı sağlama yönünden olmalı. Kadın ve Erkek birbirine üstünlük sağlama çabasından ziyade birbirini tamamlamaya ve yardımcı olmaya çalışmalıdır.



    Son olarak erkek çocuklarımızı onların kızlardan üstün olmadığını, birbirlerini sevmek ve korumak için ve sahip çıkmak için var oldukları bilincinde yetiştirmemiz gerek. En önemlisi de bayanlara el kaldırmanın doğru olmadığını öğreterek büyütmemiz gerekiyor. Çünkü fiziksek olarak onlardan güçlü olmamız onlar üzerinde ego tatmin etmemiz demek değildir. Şu videoyu da paylaşmadan edemeceğim bakın yabancılarda bu bilinç nasılmış ?


 

18 Ocak 2015 Pazar

Prenses Sendromu ile Büyüyen Kız Çocukları



    Bilim sitesi diye açtın kızlara çatıyorsun diyeceksiniz biliyorum lakin şimdiden sizleri sıkmak istemedim. Biraz ilgi çekici ve güncel konularla ilginizi çekip daha sonra bilime boğmayı düşünüyorum. Neyse efenim.
    Yukarıda örneklerde gördüğünüz iki tane küçük kız çocuğu. İkisinin de tavırlarını ve hareketlerini izlerseniz kızlarımızın çoğunun içinde olduğu Prenses Sendromunu göreceksiniz. Gerçek şu ki insanların karakter dediğimiz davranış biçimleri çocuk yaşta belirlenip çevrenin de etkisiyle ona göre gelişiyor. Ve küçük yaşta insanları nasıl alıştırırsanız bu alışkanlıklarını bırakmaları çok zor oluyor. Örneğin ben anne ve babamdan başkalarından çikolata veya başka bir hediye alınmasının doğru olmadığı kuralını alarak büyüdüm ve o gün bu gündür iç güdüsel olarak başkalarından çok fazla hediye kabul eden biri değilimdir. Veya bazı durumlarda paramızın olmayacağını her istediğimin istediğim an alınamayacağını bilerek eğitildim.
   Fakat üzgünüm ki çoğu kızlar küçük yaşlarda sevimli ve tatlı olmaları sebebiyle aileleri onların isteklerini reddedemiyor ve çocuklar bunu kullanarak isteklerini elde ettikleri için bunu " iç güdüsel " olarak kullanma eğilimde oluyorlar. Nitekim bu davranışlar zamanla karakter haline dönüşüyor ve istediklerini elde edemedikleri zaman bunu hazmedemiyorlar.      Bana göre çocuk eğitilirken kesinlikle kız-erkek ayrımı olmadan eşit şartlarda ve her dediklerini kabul etmeden yapılmalıdır. Bunda disiplin çok önemlidir. Çocuklara ağladıkları zaman istediklerini elde edemeyecekleri küçük yaşta aşılanmalı. Çünkü çoğu çocuk bunu elde etmek için ağlıyor, üzüldüğünden değil... Bunu yaparken de biraz duyguları kenara bırakıp onun iyiliği için sabretmek gerekiyor.
   Maalesef ki prensens sendromu ile büyüyen kızlarımız evlendikleri zaman da doyumsuz oluyorlar. Belirli şeylerle yetinmeyip daha fazlasını istiyorlar. İçinde bulundukları şartlara göre hareket etmekte zorlanıyorlar. Nitekim bu da sorunlara yol açıyor. Kısaca kızlarımızı Prenses gibi büyütmek yerine imkanların ve durumun gerçekliğini anlatarak , onlarla konuşarak büyütelim. İlerde o da çevresine karşı anlayışlı olacaktır.

Bu video ise yeni gördüğüm bir video. "Ama kızlar evlenir" diyen küçük kız. :)









12 Ocak 2015 Pazartesi

Güle Güle Selfie Hoşgeldin Nixie

   


    Artık Selfie çılgınlığı ve hatta Selfie çubukları
gibi saçmalıklar son bulabilir. Neden derseniz birazdan video olarak paylaşacağım NIXIE isimli harika bir ürün var. Giyilebilir teknolojilerin daha da gelişmesi ile birlikte nixie isimli bu ürün kolunuza saat gibi takılabiliyor ve droid mantığında üzerinde kamera ile birlikte istediğiniz zaman sizi yüksekten çekebiliyor. Bu cihaz ülkemize ne zaman gelir bilinmez fakat çoğunluk tarafından alınacak gibi gözüküyor. Gördüğünüz gibi girişimcilik bizlerdeki gibi sunum yaparak değil arz-talebin ne olacağını ve ihtiyaçları doğru belirleyip onlara çözüm sunmayla olur.


   


 

11 Ocak 2015 Pazar

Oyunlarda Sanal Gerçeklik


    Oyun manyağı biri değilimdir veya şimdiki gençlerin tabiri ile " Gamer " değilim. Bugüne kadar oynadığım oyunlar da  " Counter Strike " , " Age Of Empire The Conqueror's " , " Command And Conqueror Generals " ve de " Battlefield 3 " Olmuştur. Anlayacağınız üzere genel olarak strateji ve takım halinde olan savaş oyunları tercihim. Yaratıklı oyunlar ; Wow, Lol gibi nedense pek hoşuma gitmiyor. Gelelim asıl oyunlardaki eksiğe . Bu eksik hepimizin bildiği gibi kişinin oyunun içinde olması eksiği. 5 yıl önce Pro Evolution Soccer oynarken " Keşke oyunun içindeki adamın gözünden görsek ve altımızda bir sistem olsa ( yukarıdaki videodaki sisteme benzer ) onun üzerinde koşsak ne güzel olur diye hayal ediyordum. Düşünsenize oturduğunuz yerden spor yapmış olacaksınız.

                                        


Ve maalesef akla gelmesi bir şeylerin yetmiyor. İmkanı olan ve bunun için çalışma yapanlar Hayalleri Gerçeğe Dönüştürüyor... Yukardaki cihaz da ön siparişe açılmış lakin bunu almaya henüz param yok. Ama ilerde kesinlikle almayı düşünüyorum ; belki halı saha maçlarına bile gitmeye gerek kalmaz, ayrıca bununla BattleField oynamak harika bir deneyim olacak...





Utopia Dizisi Üzerine

    Öncelikle herkese merhabalar. İlk blog yazımı "Utopia" dizisi hakkında yazıyorum. Öncelikle bu diziyi izlemeden önce Black Mirror dizisi ile İngiliz dizilerine giriş yapmıştım. ( Daha sonra Black Mirror Dizisi için de bir yazım olacak) Daha sonra bir arkadaşım mutlaka Utopia dizisini izlemelisin tam senlik olmuş demesiyle bu diziye başladım. Nihatinde 2 sezonu da bitirdim.
    Dizi ilgimi çeken konulara değinmişti ; bilim, evrim, seleksiyon , Dünya geleceği , kıtlıt, kaynaklar gibi konulara değinmişti. Aslında konu olarak gerçekten nokta atışı yapmış bir dizi, hele ki bizim salak saçma dizilere bakınca anlayabiliyorsunuz. Dizinin konu olarak eleştirilecek hiçbir yanı olmamakla birlikte özellikle sürekli olarak "where is jessica hyde" diye soran elemanı çok ama çok beğendim. Rolünü o kadar iyi yapıyor ki etkilenmemek elde değil.

 

    Dizide bir grup bilim adamının yapmış olduğu çalışmaları ; bu çalışmalar insan ırkının üstel şekilde üremesi ve ilerde besin , enerji gibi doğal kaynakların yetmeyeceği gerçeği üzerine Carvel adlı bilim adamının yapmış olduğu "Janus" adında { insanlığı kısırlaştırma projesi. bu projeyle birlikte dünyadaki insaların sadece 20'de 1'i kısırlaşmadan yaşamına devam ediyor. 100 yıl sonra insanlık nüfusu 500 milyona düşüyor.   
    Okuyanlar bilecektir Dan Brown'un Inferno ( Cehennem) isimli kitabının da temel konusu buna benzerdi. İnsanların gelecekte birbirini öldürmesi ve gezegende yeterli kaynakların kalmaması ihtimaline karşı kısırlaştırma projesi. Dizinin bir sahnesinde çocuk yapmayı Bencil Bir Davranış olarak nitelemesi gerçekci bir yaklaşım olmuştu. Humanizm yalanı ile dünyanın kurtulamayacağı aşikar halde bu yüzden bu yazıyı okurken veya bu insanların yapmaya çalıştığı şeyleri nitelendirirken mümkün oldukça duyguları bir kenara bırakmanızı rica ediyorum. Hatırlarsanız biyoloji derslerinde bir deney vardı, bakteriler vardı alan sınırlıydı ve yiyecek de öyle.. sonunda olan şeyi biliyorsunuz ki hepsinin yok olması. Şimdi bir karar vermemiz gerekiyor bencilce kendimizi ve çevremizi düşünerek kısa vadede yaşam mı? yoksa dünyanın ve insan ırkının geleceğini düşünüp daha akılcı çözümler üretmek mi ? 
( Dünyanın Nüfus Artış Grafiği { üstel kısma dikkat}  )


  Doğal seçilim artık yeterli olmuyor. Neden derseniz şöyle bir etrafınıza bakmanız yeterli... Asgari ücretle bile insanlar zor  bile olsa geçinebiliyor ve yaşamlarını sürdürebiliyorlar. Zaten bu yüzden yapay seçilim planının devreye sokulduğunu düşünüyorum. Peki bu yapay seçilim nedir ? Yapay seçilim bazı güçler tarafından dünyanın geleceğini kurtarmak için yapılan ve bu seçilimde kaybedenlerin genel olarak benzer insanlar olduğunu düşünürsek ( dünyaya yarardan çok zararı olan, hastalıklı, zeka düzeyleri geri vb. kısaslar ) tesadüfi bir seçim olmadığını anlayabiliriz. Örneğin ortadoğu denilen yerde günde binlerce insan ölüyor, öldürülüyor. Mesela Mısır ; zaten Mısır'lı bilimadamları , mühendisler , doktorlar ve diğer dünyaya faydası olacak kişiler zaten genel olarak ABD'de yaşamakta. Bu yüzden ordaki olan olaylarda ölenler genelde belirli grup insanlar. Şimdi elbette bunun doğru olmadığını söyleyeceksiniz fakat şunu unutmayın doğa bunu istiyor. Ölmelerini savunmuyorum fakat kısırlaştırma veya doğum kontrolü ( en fazla bir çocuk gibi) önlemler alınmazsa ileride su kaynakları başta olmak üzere çok sıkıntı çekeceğiz. O halde dünyamızın geleceği için bencilce düşünmeyi bırakmak gerekiyor.
                           

   Yukarıda gördüğümüz amcamız da az önce bahsettiğim bilim adamı. Evrime yardım etmek istemişti hepsi bu. Yani doğal seçilim etkisi azaldığı için yapay seçilim yoluyla yardımdan bahsediyor. Konuyu çok fazla evrim olayına getirip sizleri sıkmak istemiyorum çünkü bu konuyla ilgili ayrıntılı bir yazı yazacağım. Dizinin genel mantığı bahsettiğim gibiydi. Eksi yönlerine gelecek olursak dizinin kurgusu beni "Black Mirror" dizisinden ve " Person Of Interest" Dizisinden sonra hiç mi hiç tatmin etmedi. Bazı örnekler verelim eksileri ile ilgili ;

1) Bu virüs ve aşı işini yapan güçler ve onların başında olan ablamız genel olarak tek başına geziyor. Miller ablamızın sürekli yalnız ve korumasız gezip ölmemesi ve abartılı yetkilere sahip olması. Çünkü bilirsiniz İngiltere demek kraliyet demek ve onları hiç değinilmiyor.

2) Bu güçlü kişilere karşı savaşan bir avuç ergen arkadaşın deli cesareti midir nedir zekadan yoksun hareketleri ve bir bölümde zenci oğlan sevgilisini nasıl oluyorsa CCTV dediğimiz yani mobese sistemleri ile internet üzerinden bulabiliyor fakat bu güçler bu arkadaşlar bulamıyor. Bence bu da saçmaydı...

3) Küçük hanım kızımız Alice'nin ütopya çizimlerinden yüksek zekası ile molekül dizilimini elde etmesi ve durumu iyi olmasına rağmen annesi öldürükten sonra kimsenin çocuğun peşine düşmemesi.




4) Bilimden çoğu zaman kopup aşka, vurdu kırdıya bağlamaları .

5) Jessica Hyde'nin hayatında hiç öpüşme görmemişçesine sevişen çifti izleyişi... gereksiz sahneler bunlar.

6) Bilimadamı Carvel'in nasıl oluyorsa bir türlü yıllardır bulunamaması. { öldü sanılıyor} ve kızı Jessica Hyde'nin 30 küsür yıldır bulunamaması.. { bu kız neyle yaşamış mali geliri ne vb. }

7) Carvel'in yaptığı düzenleme ile kurtardığı ırkın "Romanlar" olması.

Diziyi konusu için izleyebilirsiniz ama mantık çok aramıyorum kurgu konusunda. Ayrıca bu diziye ek olarak mutlaka Dan Brown Inferno Kitabını okumanızı öneriyorum...


SON OLARAK WHERE IS JESSICA HYDE ? ;)